Ufuk Turu'nda Ahmet İnsel, hafta sonu gerçekleşen yerel seçimlerin yanı sıra Bulgaristan'daki hükümet krizine, Avrupa Birliği Konseyi’nin Ukrayna, Bosna-Hersek ve Moldova ile üyelik müzakerelerinin başlanmasına yönelik kararına, Şam'da İran’ın konsolosluk binasına gerçekleştirilen bombalı saldırıya ve Bosna-Hersek ile Peru'nun üst yönetimlerinde yaşanan skandallara değiniyor.
Bu hafta Ahmet İnsel Ufuk Turu’na Bulgaristan’da geçen hafta yaşanan hükümet krizi ile başladı. 2023 Haziran başında liberal Değişime Devam Partisi (PP), Demokratik Bulgaristan Partisi (DB) ve eski başbakan Boyko Borissov’un başında olduğu Bulgaristan’ın Avrupalı Gelişimi için Yurttaşlar Partisi (GERB)’nin oluşturduğu koalisyon, dokuz ay sonra hükümetin başbakanının kim olacağı konusunda anlaşamayınca dağıldığını belirten İnsel, Değişime Devam Partisi (PP) lideri başbakanı Nikolay Denkov, dokuz ay sonra başbakanlığı aynı zamanda Boyko Borissov’un da partisinin başbakan adayı olan Avrupa Birliği Komisyonu Komiseri olan Mariya Gabriel’den devretmek üzere anlaştığını dile getirdi. İnsel, 5 Mart’ta Denkov’un istifa etmesinin ardından Demokratik Bulgaristan Partisi (DB) ve Değişime Devam Partisi (PP) tarafından Borissov’un önerdiği bakanların bir kısmının reddedildiğini ve hatta kendilerine bir aday listesi sunulmadığı gibi, müzakere edilmediğini söylediklerini de ifade etti. Partiler arasındaki esas uyuşmazlığın Rusya ile ilişkiler ve Ukrayna savaşında Bulgaristan’ın aldığı tavır gibi konularda doğrudan ilgili olan savunma bakanlığının da arasında bulunduğu birkaç bakanlık hakkında olduğuna dikkat çeken İnsel, Borissov’un savunma bakanlığına kendi partisinden seçilen bir milletvekilini getirmek istediğini ancak Değişime Devam Partisi’nin (PP) şu anda savunma bakanlığı yapan kişinin devamlılığını istediğini belirtti.
Bir diğer anlaşmazlığın, Borissov’un adı yolsuzluklarla anılan partisi olduğuna dikkat çeken Ahmet İnsel, Borissov’un 2020’de gerçekleşen çok büyük halk gösterileri sonucunda istifa etmek zorunda kaldığını ve o tarihten bu yana Bulgaristan’da beş genel seçim yapıldığını ifade etti. Hükümet krizi ortamında Rusya yandaşı olarak bilinen cumhurbaşkanı Radev’in ön plana çıktığını; Avrupa yanlısı, muhafazakar Borissov’un partisinin tek başına yeterli meclis çoğunluğuna ulaşamadığını ve Değişime Devam Partisi (PP) ile Avrupa Birliği’ne (AB) entegrasyonun hızlandırılması ve Rusya yandaşı olan cumhurbaşkanı Rumen Radev’in yetkilerinin sınırlandırılması olmak üzere sadece iki konuda anlaştığını ifade eden İnsel, Bulgaristan’ın önümüzdeki aylarda altıncı kez yeniden bir seçime gitme olasılığının kuvvetli olduğunu ifade etti. Diğer yandan İnsel, önemli gelişmelerden birisi olan 31 Mart günü Romanya ve Bulgaristan’ın sadece hava ve deniz sınırları itibariyle kısmen Schengen serbest dolaşım bölgesine dahil olmasıyla Avrupa’ya vizesiz seyahatin başladığına da değindi.
21 - 22 Mart’ta Avrupa Birliği Konseyi’nin Ukrayna, Bosna Hersek ve Moldova ile üyelik müzakerelerinin başlanmasına yönelik kararını ele alan Ahmet İnsel, 2019’da Bosna Hersek’in üyeliği için ileri sürülen devlet kurumlarının faaliyetlerinin düzeltilmesi, hukuk devletinin aktif şekilde çalışması, temel hakların fiilen açık bir şekilde etkin bir biçimde uygulanması, yolsuzluk ve organize suçla mücadele gibi konuların içinde yer aldığı 14 koşula dikkat çekti. Avrupa Birliği Konseyi’nin Bosna Hersek’e hukuken yeşil ışık yakmakla beraber, fiilen ise yeşil ışık yakmadığını ifade eden İnsel, diğer yandan, bilindiği üzere iki devletli bir federasyon yapısında olan Bosna Hersek’in Sırp bölümünün geçtiğimiz günlerde kendi ayrı seçim yasasını uygulama kararını aldığına ve giderek daha fazla Bosna Hersek federasyonundan dağılma ve Sırbistan’a bağlanma veya yalnız kalma eğiliminin güç kazandığını ifade etti. İnsel, bunun Bosna Hersek için ciddi bir sorun olma potansiyeline işaret ederken; diğer yandan, Bosna Hersek’te gündemde olan yolsuzluk iddialarına dikkat çekti.
Ahmet İnsel, 1994 yılında başbakan Aliya İzzetbegoviç’in kurduğu ve şu an oğlu Bakir Izetbegović’in başında olduğu Müslüman Boşnakların partisi olan Demokratik Eylem Partisi’nin (SDA) eski başbakanı olan Fadil Novalić ve bir kamu görevlisinin COVID-19 pandemisi sırasında Çin’den satın alınan 55 milyon dolarlık solunum cihazları üzerinden yolsuzluk iddiaları nedeniyle dört yıl hapis cezası aldıklarını belirtti. Novalić’in doğrudan yolsuzluğa karıştığına dair kanıtlar ileri sürülüyor olsa da bu iddiaların henüz tam anlamıyla doğrulanmadığını belirten İnsel, affını isteyen ve ancak reddedilen Novalić’in ABD’yi suçladığını ve Demokratik Eylem Partisi’nin de partiyi yıpratmaya yönelik gördüğü bu tutuklamanın ABD emriyle gerçekleştiğini ileri sürdüğüne dikkat çekerek; bu süreçte yolsuzluk nedeniyle çok sayıda tutuklamanın gerçekleşebileceğini ifade etti. Yolsuzluk konusunun başka ülkelerde de gündemde olduğunu söyleyen İnsel, Arnavutluk’ta başbakana kadar uzanan yolsuzluk iddialarının şu ana kadar olan süreçte somut bir ilerleme göstermediğini de söyledi.
Avrupa Birliği’ne üyelik konusunda Moldava ve Ukrayna ile hemen müzakerelere başlanma kararı alındığına dikkat çeken Ahmet İnsel, bu kararın uygulanmasının Haziran ayından itibaren Avrupa Birliği başkanlığını yürütecek olan Macaristan ve dolayısıyla Macaristan başbakanı Viktor Orbán’ın dönemine bırakılmamasına dikkat edildiğini ifade etti. Moldova’nın müzakerelere başlama sürecinde Romanya ile birlikte çalışma güvencesi verdiğine dikkat çeken İnsel, “Her iki ülke arasındaki dil, kimlik, ulusal kimlik tanınma konusunda sınır; Moldova’nın bir tür Romanya’nın kendisini yalayıp yutma emelini taşıdığına dair endişeleri konusunda güvenceler verildiği tahmin ediliyor,” diye devam ederek, “Diğer yandan, Moldova’nın üyelik müzakerelerine başlamasının Avrupa Birliği açısından Kıbrıs konusunda olduğu gibi, başka üye alacağı ülkenin içinde bir bölümün bağımsızlıkçı ve başka bir ülkenin ise kısmen fiili işgali altında olduğu bir ülke olacak bu; o da Transdinyester. Yani Moldovya sorunu da önümüzdeki dönemde eğer Transdinyester sorunu çözülmez ise Avrupa Birliği’nin ikinci Kıbrıs sorunu olacak gibi gözüküyor,” diye sözlerine ekledi.
1 Nisan’da Şam’da İran’ın konsolosluk binasının İsrail tarafından hedef alındığı saldırı ile programına devam eden Ahmet İnsel, Nevroz nedeniyle kapalı olan konsolosluk binasına gerçekleşen bu saldırıda iki general, yedi devrim muhafızı olmak üzere toplam 11 kişi öldürülürken; İsrail’in ilk kez İran topraklarını doğrudan vurmuş olduğunu belirtti. İran’ın Hizbullah’ı ve Hamas’ı destekleyerek İsrail’e karşı vekalet yoluyla bir çatışma yürüttüğünü belirten İnsel, İran’ın bu saldırıya sert bir cevap vereceği konuşuluyor olsa da, her zaman aynı yanıtın veriliyor olduğunu açıkladı. Ömer Madra, Açık Gazete’de üzerinde konuşulmuş olan bu saldırı hakkında, İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emirabdullahiyan’ın bütün uluslararası yükümlülüklerin ve sözleşmelerin tamamen ortadan kaldırıldığını, çiğnendiğini ifade ettiğini ve Suriyeli meslektaşı Faysal Mikdad’ın ise bu saldırıyı iğrenç bir terörist saldırısı olarak nitelendirdiğini aktardı.
Peru’da başbakanın adının karıştığı yolsuzluk iddialarına geçen Ahmet İnsel, Peru’da kendisinin görevden alınmasını engellemek amacıyla meclis darbesi yapan ve sonrasında kaçmak zorunda kalan devlet başkanının yerine başkanlığını ilan eden Dina Boluarte’nin geçtiğimiz günlerde bir miting veya konferans sırasında kolunda Rolex markalı saatle fotoğraflarının ortaya çıkmasının ardından basında öne çıkan tartışmalara yer verdi. Bir basın ajansının Boluarte’nin hediye olarak aldığı Rolex saatin, cumhurbaşkanının kabul edebileceği hediye sınırını aştığı gerekçesiyle kampanya başlattığına dikkat çeken İnsel, kısa zaman sonra Boluarte’nin çok sayıda Rolex saati olduğunun iddia edilmeye başlandığına ve cumartesi günü evinde ve cumhurbaşkanı sarayında yapılan polis baskınında her ne kadar pek bir şey çıkmamış olsa da yasa dışı zenginleşme iddiasıyla soruşturma başlatıldığını ifade etti. İnsel, bu süreçte içişleri bakanı, eğitim bakanı, kadın bakanı, tarımsal büyüme, dış ticaret ve sanayi bakanı olmak üzere altı bakanın istifa ettiğini belirtirken, Ömer Madra ise bu durumu ‘Rolex Gate’ olarak nitelendirdi ve son üç yıl içinde Boluarte’nin 12’den fazla Rolex saatinin bulunduğunu dile getirdi.
Son olarak geçtiğimiz Pazar günü Türkiye’de gerçekleşen yerel seçimleri gündemine alan Ahmet İnsel, seçimlerde katılım oranının yaklaşık 3.5 - 3.6 milyon seçmene karşılık gelecek şekilde 2019’daki seçimlerden altı puan düşerek %78’e karşılık geldiği ifade edilirken; esas önemli konunun belediye başkanları seçimi ile belediye ve il genel meclisi seçimi oylamalarındaki karşılaştırma olduğu değerlendirmesinde bulundu. Belediye başkanı seçimi ile il genel meclisi seçimini dikkatle ayırmak gerektiğini belirten İnsel, belediye başkanı seçiminde yurttaşların daha çok duruma göre, stratejik gördüğü adaya oy verme eğiliminde olduğuna; il genel meclisi seçiminde ise kendi partilerine oy verme eğilimi taşıdığından söz etmenin mümkün olabileceğine değinildi. İnsel, “Mesela CHP’nin Türkiye çapında belediye meclisi ve il genel meclisinde aldığı oy %34,4 olurken; belediye başkanları temelinde yaptığımız zaman hesap %37,7. Aynı üç puan fark AKP için de geçerli. Buna karşılık YRP de, DEM de il genel meclisi ve belediye meclisi oylarında belediye başkanı oylarından daha yüksek aldı. Bunun çeşitli nedenleri var. Mesela DEM parti, bir dizi yerde belediye başkanı adayı göstermemiş, fakat belediye meclisinde partili olarak girmiş durumda veya tam tersi olan yerler de var. Şunu söylemek istiyorum; 2023’te Cumhur İttifakı AKP, YRP, MHP’den oluşan bir ittifaktı. Buna DSP de dahil olmuştu. 2023’te birinci turda cumhurbaşkanı adayı Cumhur İttifakı’nın adayı Tayyip Erdoğan oyların %49,5’ini almıştı. Şimdi belediye başkanı seçimi temelli hesap yaptığımız zaman AKP, YRP, MHP, HÜDAPAR ve pek bir ağırlığı olmasa da DSP’yi de kattığımız zaman %47 aldığı oy oranı dolayısıyla Cumhur İttifakı’nın oy oranı hesabı ile YRP’yi Cumhur İttifakı içinde değerlendirdiğimizde karşılaştırmayı doğru yapmak için çok büyük bir kayıp olduğunu söyleyemeyiz,” açıklamasında bulundu.
Son yerel seçimlerde AKP tabandan YRP’ye gerçekleşen kaymanın esasında Cumhur İttifakı içinde bir oynama olduğuna dikkat çeken Ahmet İnsel, bir tarafta Erdoğan yandaşlarının diğer tarafta ise Erdoğan’a karşı olanların yer aldığı kutuplaşma dediğimiz şeyin her zaman böyle tezahür ettiğini ifade etti. Erdoğan yandaşlarının, AKP’den memnun olmadıkları zaman karşı tarafa çok geçmediklerini, çoğu seçim uzmanının da söylediği üzere sandığa gitmeyerek tavır takındığını ya da AKP ile aynı koalisyon içinde yer aldıkları MHP veya YRP’ye gittikleri değerlendirmesinde bulundu. Açık adının daha çok kullanılması gerektiğine vurgu yaparak, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (DEM) oylarının da belediye başkanı seçimlerinde %5.6, belediye meclisi ve il genel meclisi seçimlerinde ise %6.5 gözüktüğüne değinen İnsel, bu oranları o zamanki adıyla HDP’nin İstanbul, İzmir gibi bir dizi yerde aday göstermediği geçmiş belediye seçimleri ile karşılaştırmanın mümkün olmadığını da belirtirken, “Meral Danış Beştaş’ın aldığı %2,1 oy, büyük ölçüde İmamoğlu’na, CHP’ye giden oy. Diğer taraftan, İstanbul belediye meclisinde de bir dizi ilçede Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin AKP’den CHP’ye geçme şansı olan ilçelerde - en azından beş - altı tane var - DEM Parti listeye girmedi, seçime katılmadı. Dolayısıyla DEM Parti’nin İstanbul’da parti olarak aldığı oy biraz da mekanik bir nedenle düşmüş durumda, bunu da unutmamak lazım,” açıklamasında bulundu. Son olarak, “Ama her şeye rağmen gene de bütün bu temkinli yorumlarıma rağmen bu seçim sonuçlarının savaş, kan, baskı, Erdoğanizmin yoğun tahakküm ortamında bir umut penceresi açtığını elbette yeniden belirtelim,” diyen İnsel, seçimin nihai bir zafer olmaktan ziyade galibiyet olarak değerlendirilmesi gerektiğini ifade ederek kontrollü bir iyimserlik yönünde Ufuk Turu’nu bitirdi.